Sunday, December 28

pis


lig bitti yıl bitti yazacak çok şey yok 2008'e dair.sözü mor ve ötesine devrediyorum 2000 civarı dönemlerine

hepimiz hepinize dokunduk
korkunç kokular çıktı üstümüzden
elimize yüzümüze bulaştı hepsi
deliler gibi saklandık hem de güçsüz kalıp yaşlandık
hem de tertemiz bulandık pisliğe

ah niye?

sonsuz acılara boğulduk
öldük işte en sonunda
ne yazık boş kalan hiçbir yer yok

elimiz elinize dokundu
gözler silindi yüzlerden
ne yazık ki farkeden hiçbir şey yok

ah niye?

onlara kızmayın
onlar farkında değil

bırak zaman aksın-pis
bana kalırsa dinleyin.

Wednesday, December 24

imposible is nothing


tribün dergide okduğum kadarıyla deplasmana gelen takımlar olsun, gittiğimiz takımlar olsun hepsi bu devrenin en iyi tribününü kocaeli'nin yaptığını söylüyor. hemde ezici bir çoğunluk. öncelikle bu desteği olumlu kullanmayı öğrenmeli kocaelispor. başarılı olduğu yıllarda yaptığı gibi. geri kalanını www.korfez.org daki yazımdan kopyalıyorum. transfere 1 kuruş harcamamalı bu yönetim çünkü 1 tane olumlu transfer yapamadılar...gidecekleri kesin.bu durumda yeni gelecek yönetime daha borçlu bir klüp bırakmamak adına 1 kuruş dahi harcamasınlar transfere...şuanda gidenler gittikten sonra --bülent,musa,sergio bunlar en başta tabii ki devamı var-- altyapı ve yedek takviyesiyle devam etmeliyiz.

he yok biz büyük oynayıp bu sene ligde kalmak için %1 ihtimal varsa onu kovaliycaz diyorlarsa önce yönetim gitmeli yada transferi kayhan çubukluya bırakmalı. sonra kaliteli sağ bek,sol bek, stoper , sol açık , sağ açık transferi yapılmalı.çünkü bu iş 1. ligde musa, ufuk, özgür, volkan ,murat,serdar topraktepe -ki herkes gibi kendisini çok severim- ne yazık ki olmuyor.

her maç serdar kulbilgeye yükleniyoruz fakat önünde oynayan 4 oyuncu musa ufuk özgür volkan olduktan sonra adam ne yapsın . maç 5 oldu diyoruz tamam ama 5 gol yedik tek sorumlu kaleci diyen zihniyet futboldan hiç anlamıyor demektir. evet hatalı olabilir ama kesinlikle tek sorumlu değil.

uzun lafın kısası ya yapacak hiçbirşey yok yada kolları bugünden tezi yok sıvamak lazım. öyle göz açıp kapayınca ol diyince olmuyor hiçbirşey. kaliteli sağ ve sol bek en az 1 stoper ve kaliteli sağ ve sol açık sezon arasında parasız bir klüp tarafından bulunması imkansız oyuncular.bu durumda başlık biraz yalan olacak gibi sezon sonunda...

körfezden notlar


ilk yarının genel değerlendirmesini yapma ve bazı kanılara varma vakti geldi. ibb maçının hemen arkasından bu yorumu yazsaydım, sinirle yazdığım için muhtemelen yanlış değerlendirdiğim bir çok nokta olacaktı. Ligin ilk maçına engin ipekoğlu ile başladık. kötü futbol oynadığımız gençlerbirliği maçından 1 puan alınca herkes sivas maçına hevesli gitti. sivası ayrı bir hevesle bekledik. çünkü onlar yıllar önce bizim yaptığımız ilk yarıyı birinci bitirme hadisesini gerçekleştirmişlerdi. hırsla saldırdık desem yalan olur çünkü sivas bizi içerde ezdi. ilk yarı 5 olacak maçtı serdar kulbilge ilk ve son defa isminin hakkını vererek oynadı. daha sonra birbirini takip eden 5 hafta puan alamadık. bunlar galatasaray fenerbahçe kayseri bursa ve eskişehir maçlarıydı. bu maçlardan 3 tanesinde son dakika golü ile 1 er puanı kaybettik. eskişehir maçında 87. dakikada taner bomboş pozisyondaki golü atsa belki o maçla çıkışa geçen eskişehir değil kocaelispor olabilirdi. bursa maçında romashenkonun akıllara zarar 40 metrelik son dakika frikiğinide herhalde melekler gelse çıkartamazdı.fener maçında ise hakemler -ne yazık ki- ''doğal olarak'' eyyam ile fenere maçı verdiler.

teknik analize gelecek olursak; kocaeli engin ipekoğlu ile 4-1-3-2 oynamaya çalıştı. hemde istanbul takımlarının bile tek forvete döndüğü günümüz futbolunda. aslında hücum gücü yüksek ve savunma yapabilen bir orta 3 lü ile ideal bir taktik olabilir fakat bu bahsettiğimiz 3 lü'ler chelsea kıvamında takımlarda oynuyor. santrafordan bozma serhat akın serdar topraktepe ve hiçbirşeyden olamama kemal arslan ile oynanması mümkün olmayan bir sistem. yılmaz hoca kocaelispora 4-2-3-1 'i oturutmaya çalıştı çift önliberoda kemal ve baston, önlerinde serhat ahmet dursun en uçta ise taner...taner can ciğer kral herşey fakat 30 dk'lık oynuyor. oynadığı 30 dakika taneri izleyen bu adam türkiyenin en iyi 3 santroforundan birisi diyebilir. fakat oyun kocaelisporun sahasında oynanırken veya oyuna konsantre değilken takıma hiçbir katkısı yok. savunma hattı ise açıkçası rezalet. yazarken sinirlenmek istemediğimden daha da uzatmadan defolun diyorum.

post uzadıkça okunabilitesi azaldığından kocaelispor için kendimce to do list'i bir sonraki posta saklıyorum.

Tuesday, December 23

orda durma..



orda durma, eğer beklersen
hiçbir şey olmaz

gerçek uzak koş, koş geç kalma sakın
tokken hiç doymadın sen, susmadın
gerçek uzak koş, koş geç kalma sakın
tokken hiç doymadın sen, dur artık

zaman tükendi artık.

meraba yedinciblog



böyle değerli yazar arkadaslarımla sizlere hizmet vermek bana gurur vericek

geyiğine gerek yok her yazar ilk işe başlıdıgında gazetsindeki köşede bu geyiği yapar :D:D

biz schakal ve bozo ile yıllardır birlikte yazıoduk zaten 1. sınıftan 8. sınıfa kadar :)

neyse uzatmanın anlamı yok bizde artık burda duygu ve düşüncelerimizi yazılı ifade edicez

amacımız genclere örnek olup türkiyede değişmeyen bi cok şeyi değiştirip

avrupa kupalarında başarılı olmak ve krizi atlatmanın yollarını göstermek cok sacma

bi yazı oldu galiba iki orta bi sade hayde bana müsade :)..

Monday, December 22

s-k-f


s k f 'nin dönüşü muhteşem olacak gibi. ilkokul 1. sınıftan beri sürekli yaramazlar listesinin müdavimi olan bu üçlü blogda buluştu. schakal yazmak için biraz daha şöhreti beklerken yeni yazar bu yaramazların en sessiz ve en tehlikelisi olmasıyla ünlü. bakalım bloga yeni bir soluk getirecek mi? gerçi getirmese ne farkeder di mi ama?

bozo hasta yatağından bildirdi.

hg



yeni yazarımız hoşgeldi

Sunday, December 21

21 aralık ve hasta bukalemun


en uzun gece bu geceymiş fiziksel olarak. ben 3 gecedir uyuma sıkıntılarıyla uğraşıyorum ve bilfiil hepsi son senelerde yaşadığım en uzun geceler. bu gece de durum aynı ama bundan sonra gecelerin kısalmaya başlayacağını bildiğimden bu da geçer diyorum.

he bide sözlüğe yazar olmuşum :D

nickimiz comf daha 2 entry ile arzı endam ediyorum şu sıralar ekşide bir hengame var şöyle 1 ay içinde uçacaklar uçar ortam sakinleşir bende sessiz sessiz ortama uyum sağlarım.

gitmez olaydım
















işte en baştan 75. dakikaya kadar hikaye bu son sahne tarafarın stadı terkedişi ve uzakta yamuk yumuk duran otobüsler...peki hangisi insan işkencesiydi...avrupadan anadoluya geçmek için trafikte geçirdiğimiz 3 saat mi? 75. dakikada tribünleri boşalttığımız, 3 haftadır gol atamayan takımdan 5 gol yediğimiz maç mı?

not:izmite 5 saatte geldik.

Saturday, December 20

deplasman


biz izmitte yaşayanlar için istanbul deplasman sayılmaz ama olay atatürk olimpiyat stadında olduğu için sıkıntı çekeceğimize eminim. kostadın açıklamasına göre 150 otobüs emre amade ama izmire gitmek için gelen 2000 kişinin kocaeli'nde kaldığı gerçeği soru işareti yaratmıyor değil. yalnız bu cümleden sadece maça 2000 kişi gidecekti onlarda burda kaldı manası çıkmasın zira en az 12000 kişi vardı kocaelisporumuzun şampiyonluk maçında. en son gittiğim deplasman izmirdi...izmitin marinasıyla, kordonu karşılaştırmak fazlasıyla yersiz o yüzden sadece ''orada gökten nur inmişti'' demek yeterli sanırım. sabah 9.30'dahasta halimizle yola düşeceğiz. olimpiyat stadında devede kulak gibi kalacağımız kesin fakat ben ismetpaşadakinden daha kalabalık olacağımızı düşünüyorum. en azından schakal'ın fi tarihinde yazdığı türk mimarisi yazısında bahsettiği direkler olimpiyat stadında yok.

çok anadolu takımı klişesi gibi olacak ama böyle taraftar gerçekten az...9 puanla son sıradasın ligin en çok gol yiyen takımısın ve son hafta sahanda 5 yemişsin ama taraftar en az 100 otobüs +kişisel imkanlarla peşinden geliyor. bu klişeden biraz fazlası sanırım.

foto izmir Atatürk olimpiyat stadından...

Friday, December 19

yazmak ve insan


arada -ki burda hergünden bahsediyorum- kendi yazdıklarımı okuyorum; objektif olmaya çalışarak. kimsenin hiçbir konuda objektif olamayacağını bildiğimden bu çabama hayret edip okumaya devam ediyorum. ve bu yazılardan öğrendiğim insanlar unutuyor. evet belki yüzyılın buluşu değil benim bulduğum ve hatta binyıl önce bile bulunmuş olabilir ama ben bildiğim bu gerçeği yeni anlamaya başlıyorum. geçen aylarda yazdığım yazıları okurken tamda yazdığım konuya adapte olmuşken lan diyorum kim yazmış acaba bunu. yani öyle şirinlik olsun diye değil gerçekten bir an içinde düşünüyorum sonra geçiyor. bazen vay öküz amma saçmalamış diyorum ama editlemiyorum kendimi cezalandırıyorum aklımca...hemde sadece zevk almak için yazı yazarken...

seçtiğim fotografları google'dan buluyorum telif probleminden korkarak ama en çok onları beğeniyorum çünkü bir fotografta demogoji yapmak mümkün değil. başlarken siyahı savunduğun bir konuşmada karşıdaki tarafından ezilirken beyaza doğru direksiyon kırma işini fotograf üstünde yapmak mümkün değil. fotografsız postları sevmiyorum. kimse bilmiyor ama onlar yazıda anlatmadığım ve bu yüzden yazının eksik olduğunu düşündüğünüz bölümlerini tamamlıyor.

tried to say


hastalığın çoğu kişiyi vurduğu şu günlerde bende payıma düşeni aldım. bugün ağzımda limon tadıyla uyandığımda herşeyin yerli yerinde olduğunu farkettim. fakat sadece 2 rengi algılamaya başlamıştım. en başta iyi oldu bu diye düşündüm çünkü insanların renklere ihtiyacı olmadığına dair saçma bir tezim vardı. şimdi sadece 2 rengi algılayabilirken düşündüm ki insanların nasıl birşeye benzediğini bile bilmediği mevzularda tezler uydurması ve bunun sırtından bilgili gözükme çabaları çok acıklı...pathetic daha uygun gidecek acıklı yerine çünkü acıklı pek karşılamıyor bu meretin anlamını.

insanların söylediklerini dinlemek çok mantıklı değil çünkü herkesin söylediğinin altında birde söylemek istediği var. direk niyetini belli etmek doğal olması gerekirken günümüzde dobralık olarak adlandırılıyor.e durum buyken insanlara bir çiçek dürbününden bakmak gerekiyor. işte o çiçek dürbününden insanlara bakarken herkesi aynı görmeye başladım çünkü sadece iki rengi algılamaya başlamıştım. korktum ve uyudum...akabinde bir rüya gördüm. renkliydi. ne kadarda özlemişim renkleri dedim rüyamda kendimi yukardan izlerken. uyandığımda tekrar herşey eski karışıklığına büründü ve renkler geri geldi.

önce çok sevindim sonra hayat eski sıradanlığında devam etti...

özlem


her gece uyku diye yattığım sensin,

yanarım,yanarım tutuşur yanarım...

Wednesday, December 17

21 biterken


futbol yazmak için açtığımız blogda 4 aydır bilfiil havadan sudan yazarken farkettim ki ben nefretimi buraya dökmeye başlamışım.sevdiğim hiçbirşeyi yazmaz olmuşum sevmediklerime karşı cin küfürüm...öyle böyle derken 20 de bitti 21 olduk 22den gün almaya başladık...ala ala o da bitecek askerde falan ölmezsek -ki bok yoluna gitmek olası-...içime ala ala ne hale düştüm:D

neyse güzel şeyleri yazalım bu postta,kendime doğum günü hediyem olsun

-burn after reading
-arkadaşlarla 1 gece
-sevgiliyle geçen her saniye
-anneyle kardeşin sabah ellerinde mumlarla uyandırması...

daha ne olsun bea

hadi by şimdilik:D

Sunday, December 14

13 Aralık 1980



kanlı darbenin katledilen çocuklarından sadece birisi o...
16-17 yaşlarında...28 yıl önce...belki şimdi 45 yaşlarında 2-3 çocuklu yoksul bir ailenin babası olacaktı....

Saturday, December 13

eskiden çook eskiden


Müzisyen

Bir önceki hayatınızda profesyonel olarak ya şarkı söylüyor yada bir enstrüman çalıyordunuz ama kesinlikle müzikle uğraşıyordunuz. Şu an müzikle uğraşmıyor olsanız bile müzik kulağınız çok iyi olmalı çünkü bir önceki hayatında bu kadar takdir toplayan bir müzisyen olarak şimdiki hayatınıza da bir yansıma olmuştur. Müzikteki yeteneğiniz konusunda hakketiğiniz kadar iyi yerlere gelemediniz ama gerçekten çok mutlu bir hayat sürdünüz. Türlü şanssızlıklar peşinizi bırakmadı fakat siz bunları umursamadınız çünkü müzik, hayatınızda olduğu sürece siz hep mutlu olmasını bildiniz. En büyük üzüntünüz erken yaşta eşinizi kaybetmek oldu fakat o kadar büyük bir aşk yaşadınız ki çocuklarınızla beraber ömrünüzün sonuna kadar eşinizin anısıyla yaşamayı tercih ettiniz.

yaptığım dandik msn testinde çıkan sonuç bu konusu önceki hayatımda ne olduğumdu.ben protein olduğumu tahmin ediyorum ama müzisyen çıktım ilginçmiş harbiden.

o değilde fotoğrafta ortadaki hamit altıntop değil mi ya??

Thursday, December 11

istasyon insanları


istasyon dünyanın her yerinde birilerinin gitmesidir.gelenlerde bir başka istasyonun gidenleridir çünkü.bir gün bir rüya görürsün uyandığında hatırlamak istemeyeceğin türden,sonra unutursun.paran varsa huzur bulurmusun bilmem ama havalar çok soğuk burda aralıksız üşürsün.sıcağa girince az önceki soğuk hemen unutulur.sıcağın tadı çıkartılır halbuki soğuk olmadan sıcağın hiçbir anlamı yoktur.giden olmadan gelenin mutluluğunu tadamazsın...

herşeyin zıttıyla var olduğunu bilmek erdem değildir bir sorumluluktur hemde doğduğu anda insanın sırtına yüklenen en ağır sorumluluk.bu bir doğmadır.herkes bunu doğduğunda bilir fakat işine gelmeyenler unutur.sonra korkunç rüyalar görürler.aşık olur acı çekerler ve sadece aşk acısını kendilerinin çektiğini zannederler.yeryüzünde olan biten herşeyin en kötüsünü hep ''onlar'' yaşar.ben bunlara neden ben insanları derim .sebep sonuç ilişkisinden bihaber insanların şans dedikleri ilahi dokunuşa ihtiyaçları bundandır.hatta işi daha ileriye taşırlar onların istediği olmazsa bu şanssızlıktır.evrenin sebep ve sonuç ilişkisi üzerine kurulduğu gerçeği değişmez.ne büyük ''şanssızlık'' değil mi?

neden bunları yazdım yada ne anlatmaya çalıştım tam olarak emin değilim.anlayan varsa beri gelsin banada anlatsın.

hastasıyım tezatın


koskoca et bayramı geride kalmak üzere...zaten hiç başlamamış gibiydi ve başlamasa daha iyi olurdu...dört bir yanda insan olmaktan bahsedenler hayvanların yapmadığı türde bir katliamı gayet usta bir biçimde! hallettiler.zaten katliamlar konusunda deneyimli olan insan her mevzuda olduğu gibi bu mevzudan da anlının kanıyla! çıktı.

sürekli bahsedilen insan olmak toplumun kendisine koyduğu ahlak kurallarından geçiyor.ayrı ayrı insanların doğruları kimse için birşey ifade etmiyor.hatta kendi iradeleri bile umurlarında değil.varsa yoksa insan olmak,varsa yoksa sınırlar çizmek.yazılı olmayan kanunlara bu kadar körü körüna bağlı olmak ''insan'' olanın aklına yatacak birşey değil.parantez içinde hastasıyım tezatın.

genelde akranlarımdan nefret ettiğimden --%80'i yazılı bir metin okumamış ve bundan gocunmayan bir genç kuşak benim içinde bulunduğum-- uzaklaşırım ''insan'' olanlardan.bilinçli bir varlık olduğum gerçeği üzer beni,utanırım bilinçli olmaktan dahası doğaya karşı kendimi bilinçli gören güruhun içinde olmaktan...

dahası iyilik sağlık...insanlar hayvanları kesip yerken beslenme biçimi fakat afrika'da tamamen hayvan hücrelerinden oluşmuş insan canlısı kesilip yenildiğinde, yiyenler yamyam olarak adlandırılıyor.düz adam seviyesinden bakıldığında -ki en doğrusu budur- insanın herşeyi puzzle'ın çıkıntılarını yeniden şekillendirerek kendi işine gelen hale getirdiğini gayet net görürüz.aynı benim bu yazıda yaptığım gibi.

beslenme biçiminin hastasıyım o ayrı.

Monday, December 8

Joe Jonese Ateşdağlı


bu ismi flying dutchman'i takip eden bilir.ben onların günlüklerini gizli gizli takip eden binlerce röntgenciden birisiyim.bu adam hakkında yazmak istememin sebebi benim ''orada olsaydım anları''mın hepsini ayrı ayrı yazması.benim gibi ingiliz köpeği bir mühendis adayı için; ingiltere'de mühendislik yapan, futbolu seven ama futboldan ziyade taraftarlığı seven,yazı dili mükemmel ve herşeyden önemlisi ingiltere'de mühendislik yapan :D joe jonese ateşdağlı kadar iyi bir rol model olmazdı herhalde.kendisinin herhangi birine rol model olma çabası olmadığına eminim orası ayrı mevzu...neyse insanları anlatmak çok zor benim daha bu kadar yazı yetim yok...uzun lafın kısası okuyun ve okutun efendim.kendisi 10 numara yazılar yazıyor.

ps:aldığım fotograf kendi yazılarından tamamen izin alınmadan koyulmuştur.bir gün haberi olurda yok efendim istemem ben öyle şey derse asla alınmam gücenmem paşa paşa kaldırırım.çünkü kendi de anlattığı gibi burda biraz zor durumda:D

çiçekler böcekler falan

sonsuz sıkıntılardan çıkıp sonlu sevinçlerin peşine düştük.ayrılığın kelime anlamını etüd ettiğimiz zamanların birinde uzak kalmanın ayrılıktan acı verici oluğunu test edip onayladık.
neresinden bakarsanız bakın insanın kendine zulmü aşk.sevinmesi ayrı,üzülmesi ayrı...mutsuz olmamak için sevmeyen biri olmadım asla,mutlulukla mutsuzluğu ayrı ayrı durumlar olarak incelemek gerektiğini düşünürüm.mutluluğun sonunda mutsuzluk-tersi de geçerli-kuramını ortaya atan salak muhtemelen hayatı boyunca sevilmeden mutsuz kalmıştır.denememiştir çünkü sevmeyi...
sevin boolum ne kaybedersiniz ki...

Tuesday, December 2

yol bir yere gitmez...



B says:
dinldm onu
sen npyn
a.q sabah okul var
K says:
valla sorma
B says:
sikcem sıkıldım4
K says:
o kadar bunaldım ki bu ara
hep aynı şeyler ya
hiç bir değişiklik bi aksiyon olmuyo
B says:
ne arıyosun
K says:
hep falan filan peşindeyiz
ya bişi aradığım yok
ama abi hep bişeylerin peşinden mi koşcaz aq
B says:
glba evt
K says:
yani ne biliyim okul bitsin işe giriyim para kazaniyim araba aliyim ev aliyim yazlık aliyim emekli oliyim
bu mudur amına kodumun hayatı
B says:
bnce değil de
öle olmak zorunda oluyo
açıklaması zor ama öle
K says:
ya olay her türlü buna bağlanıyo
herkes bunun farkına bundan rahatsız
ama yapcak bişyede yok
B says:
ebet
olsun körfezsporun var
K says:
bak gerçekten beni sevindiren mutlu eden tek şey kocaelinin gol atması
abartmıyorum
yani yapmacık yapmacık seviniyorumda bazı şeylere
en içten bağıra bağıra sevindiğim sikimsonik bir oyunda topun çizgiyi geçmesi
bu kadar çaresiz haldeyim anliycağın



ee gençler keyifsizliğimiz bundan bu aralar...mezuniyet sendromu falan mı acaba...kesin bunuda daha önce yaşamış onbinlerce insan vardır ve herbiri gibi ben kendimi ilk zannediyorumdur.